Geçen haftaya Kamu-Sen'in Eğitim Öğretim ve Bilim Hizmet kolundaki sendikası Türk Eğitim-Sen'in bazı üst düzey MEB bürokratlarına ünlü bir markanın hediye çekini verdiği, bürokratların bu çekleri iade ettiği haberi damgasını vurmuştu.
Bir hafta boyunca Türk Eğitim-Sen’in konuyu yalanlamasını, kamuoyuna iddialar hakkında bir açıklama yapmasını bekledik. Açıklama ve yalanlama gelmediğine göre iddia doğru. Muhtemelen böyle önemli bir iddiada bulunan haber sitesinin elinde konuya ilişkin somut bilgi ve belge var ki Türk Eğitim-Sen, kendisine yönelik bu isnat ve ithamı bırakın yargıya taşımayı, bir yalanlama açıklaması dahi yapmadı.
Olayın yaşanmasının üzerinden haftalar, kamuoyuna yansımasının üzerinden günler geçmesine rağmen konunun gündemde kalmasının sebebi, meselenin sendikal boyutunun yanında ahlaki ve hukuki boyutlarının da olmasıdır.
Tartışmaların odağındaki sendika Türk Eğitim-Sen kadrolarının haklı olarak sordukları soru, sendikalarının üst düzey bürokratlara ünlü bir giyim markasının hediye çekini ne amaçla verdiği sorusudur. Bu soruya verilen cevap muhtemelen sendikanın işlerde kolaylık sağlanmasının hedeflendiği şeklindedir. Bu boyutuyla yapılan şey Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre tam olarak rüşvettir. Hediye adı altında verilen çekin bürokratlarca iade edilmesi de Türk Eğitim-Sen’in tevessül ettiği şeyi rüşvet olmaktan çıkarmaz. Türk Eğitim-Sen’in alnına “rüşvetçi sendika” yaftasını yapıştıran bu yöneticilerin basiretsizliği sadece kendi sendikalarına değil, genel anlamda sendikacılığa duyulan güvene de büyük bir zarar verdi.
Türk Eğitim-Sen’in yaptığı hukuken suç, ahlaken izah edilmesi mümkün olmayan bir rezalettir. Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile ilgili yönetmelikte “hediye” kamu görevlisinin tarafsızlığını etkileme ihtimali bulunan menfaat olarak tanımlanmış ve hediye çekleri münhasıran zikredilerek yasaklanmıştır. Devlet memurları kanununa göre de memurların “Hediye alma, menfaat sağlama yasağı” vardır. Türk Eğitim-Sen yöneticilerinin yaptıkları, başta bu hediyeyi kabul edeceklerini zannettiği MEB bürokratlarına büyük bir hakarettir ve onları suç işlemeye teşviktir.
Bütün maddi ve manevi kaynaklarını çalışma hayatının hukuk ve ahlak ilkelerine göre dizayn, sevk ve idare etmek için kullanması beklenen bir emek örgütündeki bu çürümüşlük, yozlaşma ve savrulma, insanın umutlarını dumura uğratıyor.
Türk Eğitim-Sen üyelerinin, sendikalarının artık her yeni olumsuzluğun ve sorumsuzluğun ardından sabırlarını zorlayarak çatısı altında durmaya gayret ettikleri yer olmadığı kanaati gittikçe güçleniyor.
Merak ettiğimiz şey, teşkilat içinde yükselen her aykırı sesi kısmak için zorba yöntemlerle baskı kuran bu sendikanın Genel Merkez yöneticilerinin, teşkilatlarının başını öne düşüren bu yaklaşımlarına dur diyecek kimse yok mu?
Neden kamuoyuna bir açıklama yapılmıyor?
Neden bir teşkilat yöneticisi çıkıp öğretmen odalarında, Bakanlık koridorlarında ayyuka çıkan bu iddiaların sorumlularından bir izahat istemiyor?
Bu sendikanın denetleme ve disiplin kurulları yok mu?
Koca bir teşkilatın sırtına saplanan bu paslı hançerin, bu ihanetin hesabını soracak kimse yok mu?
Türk Eğitim-Sen’in kadrolarının bu çürümeye karşı itirazlarını, seslerini ve sözlerini yükseltmelerini bekliyoruz.