Ahlak insanın yaratılışıyla başlar. İnsanın vicdanı ile devam eder. İnsan ise fıtratı gereği bu davranışları uygular. Bu davranışlarla hem kendinde hem de çevresinde şeref, azamet, güzellik ve yücelik bulur. Bu davranışların kendisine kattığı yücelikler, kalıtsal bir şeref olarak devam eder gider. İdeal ahlak, ideal insan yetiştirme çabasıyla pratikte zorlansa da, teorik olarak toplumsal yapı içerisinde sürekli dominant bir unsur olma özelliğini de korumuştur. Ahlakçı özümseme ise insanda, ideal davranış biçiminin oluşmasına katkı sağlamaktadır. İnsan böylelikle yaşadığı toplumun uyumlu bir bireyi haline gelmektedir. Dolayısıyla bu örnekliği “ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim” diyen Hz. Muhammed’ (s.a.v) de görebiliriz. Bu özellikler peygamberimizin doğruluğu, adaleti, insanlara karşı sevgi ve saygısı, barışa verdiği önem, hoşgörüsü, güvenilirliği, yumuşak huyluluğu, çalışkanlığı, kanaati, şefkati, merhameti ve cömertliği gibi hasletlerdir. Felsefe tarihi boyunca da filozoflar, ahlaki betimlemeyi normatif ahlak kuralları çerçevesinde, geleneksel izahın dışına çıkmadan, genel geçer ahlak kavramlarını kullanarak süreçten geri bırakmama yönünde çaba sarf ederek canlı tutmuşlardır. Sokrates ise “çeşitli erdemlerin değişmez ve zaman üstü olduğunu” savunmuştur. Yine Platon’un meşhur ideaları” bölünmez, değişmez, öncesiz ve sonrasız olan gerçek varlıklardır”. Yani idealar evreninin nesneler evreninden daha değerli olması, insana yansımıştır. İnsan da bu sayılanları ne kadar değerlileştirmiş ve bu değerleri ne kadar saygınlaştırmışsa, evrendeki bütün iyi gelişmelerin zincirleme oluşumunu da sağlamış oluyor. Ahlaki davranış; kanunlardan ya da cezalardan korkma amacıyla oluşturulmaz. Ahlaki davranış bizzat şereflice bir davranıştır. Yapılması gereken de o davranışın şeref ve yüceliği içindir.
Ahlak insan ruhunun, ruhun kendisinin güzel olmasıyla ortaya çıkardığı haldir. (Eflatun) Ahlaki öğretinin amacı, insanın kendisi için olmayan, insanlık adına yapılan olumlu ve başkasına fayda sağlayacak davranışlardır. Eğer insan ahlaki değerlerle diğer insanlara, varlıklara sevme ve şefkate dayalı ahlakın tadını tattırabilirse, işte bu davranışlar ahlaki davranıştır. “Hedef başkasına iyilik yapmaktan daha kapsamlı olursa, iyi ahlak; ya da hedef başkasına zarar vermekten daha kapsamlı olursa kötü ahlak olur” (Mutaharri). Ahlak ancak somutlaştırılarak aktarılır. Tebliğ edilerek değil. Ahlaki davranışın, diğer bir deyişle ahlaki değerlerin ihyası, insani ahlakla yaşanılarak gösterilir. Muhatabların davranışlarında ahlaki edimsellik görülmeye başlanırsa, yansıması iyi bir davranış, iyi hal; güzel söz ve ahlaki edimsellikle iyice belirginleşmiş olur. İlahi öğretide önümüze getirilen örneklemelerin hepsi de güzel ahlakı örnek alma ve uygulama şeklindedir. “Asıl şan ahlaktadır. Ahlak insana giydirilmiş en güzel elbisedir.” Böylece evrendeki bu denge de ahlaki kuramın bir değer kazanmasıyla mutluluğa dönüşür. Tüm ilahi öğretilerde, filozofların birbirinden farklı fakat aynı amaca yönelik görüşlerinin temelinde, mutlu olmaya ve mutluluk oluşturmaya nasıl erişileceğine, değerlerin evrensel geçerliklerine, insanın da böylelikle ahlaken olumlu değerler kazanmasına dair tartışmalar ileri sürmüşlerdir. Ahlaki değerlerle ilgili konuşulmaya başlandığı zaman, benliğin bunları yapması istenir. Kişisel menfaatler için doğruluk, adalet, erdem bırakılmamalıdır. Ahlakın davranışı betimlemesi sokağı, mahalleyi, kenti ve evreni de betimlemesi demektir. Bireyler ideal ahlaki öğretiyi tam anlamıyla uygulamaya koyulduklarında, kendi çıkarlarını değil bir bütün olarak toplum çıkarlarını gözetmek zorunda kalırlar. Ahlak görünüş itibarıyla gerçekten üstündür ve mutluluğu elinde tutar. Ve insanın özgürlüğü, ahlaki özgürlükle eşdeğerlik kazanmış olur.
İnsanın ahlaksızlığı kendisinin akılsal etkinliğini kötülük yönünde, kendi içsel yapısına dikta ettirerek kullanmasıyla olur. Bunun tersi yönünde oluşturmaya çalıştığı hükmetme, dışlama, sömürme gibi içsel çıkarcıkları ise, ahlakın ortak akılla özdeşleşmesi sonucunda bertaraf edilebilinir. Bunun sonucunda ise saf ahlaka uygun olan davranışlar sergilenir. Farabi de bu durumu görebiliriz. Farabi ahlakı tensel hazdan tinsel hazza dönüştürmüştür. Ahlak tinsel hazza dönüştüğü zaman gerçek anlamını bulur. Bu haz ise mutluluk kuramının insandaki yaşamı yönlendiren, temel ahlaksal değeri olarak var kılınır. İnsanda ki bu temel ahlaksal kuram hem geçmiş zaman da hem gelecek zamanda, insanı doyuma ulaştırır. Mutluluğu ise metafiziksel kurgu boyutundan çıkararak pratik bir davranışa dönüştürür. Sizin davranışlarınıza yansıyan ahlaki yapılandırmacılık, sizi erdemli ya da erdemsiz, adaletli ya da adaletsiz yapabilir. Bu tür davranışlar sizin toplum önünde ve var olan konjonktür de, öncü kılınmanızda ayırıcı, olumlu yada olumsuz manada bir özellik olarak katkı sağlayabilir. İnsanın mutluluğu ve bu mutluluğun sağlanması için, ahlaksal yaşam gereklidir. Bu gereklilik ise içinde güzel olan ne varsa peşine düşeceğimiz ahlaki değerlerdir. Bu değerler şudur ki: biz yaşarken de öldükten sonrada bizim kıymetli kılınmamızdır. İyi bir ahlaka sahip olan insan, hayatta nasıl olması gerektiğini nasıl davranması gerektiğini bilmiş olur. Yani sözün kısası davranışlaştırılmamış ahlak, ahlak değildir.
Abdurrahman ÖRNEK