MEHMET NURİ YILDIRAR mnyildirar63@gmail.com

ÇEŞİTLEME

28 Haziran 2018 Perşembe 19:31

Necip Fazıl’ın “Sahte Kahramanlar” adlı kitabında bir kısa öykü anlatılır. Öyküde Napolyon’a yıllarca yaptığı hizmet karşılığında bir bakır madalya bile alamayan uşağın serzenişi vardır. Bu serzenişe Napolyon’un verdiği cevap da ders verici niteliktedir. Birçok kişinin malumu olan hikaye şöyledir:

“Napolyon'un Marşan isimli bir uşağı var. Harp meydanlarında, çadırında, her yerde ayağının ucunda yatıyor. Ona güveniyor. Ona güveniyor imparator... Nitekim bu adam bu hadde kadar Napolyon'un hizmetçisi, sadığı ama Napolyon'dan bir bakır madalya bile alamamış... Tek emeli bir teneke madalya olsun, manevi bir mükafat görmek... Söyleyemiyor tabii... Bir gün Napolyon bir merasime gidecek... Giydirirken İmparatoru, boynunu büküyor uşak.

Diyor ki:

-Ben bir bakır madalyaya bile layık değil miyim? 

Cevap:

-Hayır; ben sana bir bakır madalya bile veremem! Çünkü nişanları, Fransa'ya hizmet edenlere veriyorum, sense benim şahsıma hizmet ediyorsun!" [1] 

Üstat Necip Fazıl bunu neden yazıyor o günlerde bilmiyorum. Muhtemelen yetmişli yıllarda kaleme alınmış bir yazı. 40-50 yılda çok şey değişmemiş demek ki!..

Tahmin ediyorum ki üstat bu yazıyı yönetme gücünü elinde bulunduranlara bağlı, onların kişisel menfaatini devletin menfaatinden üstün tutanların ödüllendirilmesinden duyduğu rahatsızlığı ima için yazmıştır.

Yani demek isteniyor ki kamu görevlisi, maaşını devletten alan kişi, devlete hizmet etmelidir; hiyerarşik olarak altında görev yaptığı kişiye değil!

Asıl olan kişiye sadakat değil, vatana sadakattir. Sosyal medyada kılıktan kılığa girenlere özellikle hatırlatmak isterim. Böyle biline.

*

İnsanların kendilerini ifade ederken referans olarak bağlı oldukları kişileri öne çıkarmalarını hep hayretle karşılamışımdır. İnsan neden kendini inkar eder, diye…

Bir derviş odun taşıdığı dergâhın şeyhine, dedesine, pirine bağlanabilir. Kendisini mürşidiyle ifade edebilir. Bu anlaşılabilir bir şeydir. Burada bir davaya gönülden bağlılık, o davaya kendisini götürecek vasıtaya bir adanmışlık vardır. Bir menfaat beklentisi yoktur.

Onun için kendimiz olmayı başarmalı, emanet cümlelere teslim olmamalıyız.

Zira ilanihaye kendimizle baş başa kalırız.

*

Sendikaları hayretle takip ediyorum.

Bir sendikacının bütün söylemlerini siyasetin çıktılarına bağlaması, siyasete taşeronluk yapması  sendikacılık açısından utanılacak bir şeydir.

İdarenin örgütlenme ödeneği adı altında verdiği “ulufe”yi kabul etmek ve onunla var olmaya çalışmak da ayrıca sorgulanmaya değer!

Sendikacılık siyasete, bürokrasiye yaranma işi değildir. Makam mansıp kovalama aracı da değildir. Onlar hak davasının müntesipleri olmalıdır. Bunu parti listelerinden aday olarak değil siyasetin ve idarenin haksız uygulamaları karşısında hakkı savunan bir set olarak göstermelidir.

Eğer iki milyonluk memur ve onun kadar işçi sendikası bir muhtar kadar siyaset üzerinde etki gücüne sahip değilse yaptığı işi sorgulamalıdır, diye düşünürüm.

[1] Necip Fazıl Kısakürek, Sahte Kahramanlar, B.D. Yayınları, İstanbul, 1984, s.38

 

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #