Tarih yalnızca ibret alınacak değil aynı zamanda kuvvet alınacak bir zemindir. (İhsan Fazıloğlu) Tarihi üç kıtada at koşturmak ya da egemen olmakla övünmek gibi de algılamamak gerekir. Tarihi mensubu olduğunuz medeniyetin ilkesi insan, akıl, bilgi ve hepsinin birleşimi olan adaletle de bilmek en kazançlı tarafımızdır. Kendi kadim tarihimize baktığımızda yüzyıllar boyu hükümran olmamızın temelinde insanın merkeze alınması ve adalet olmazsa olmazdır. Devletlerin ömürlerini insan ömrüne benzeten İbni Haldun, “istisna uzun ömürlü devletlerin ise tamamen adaletle hükmettiklerinden dolayı ömürleri uzun olmuştur” der. Tarihi kendi tarihimiz içinde yaşarsak o zaman kendi tarihi hafızamıza saygı duymuş oluruz. Tarihe sürekli övgü olarak bakıp orada bırakmamalıyız, tarihle bağımızı bilgiyle sağlamalı, günümüzde bize yol gösterecek, yön verecek tecrübeleri alarak uygulamalıyız. Tarihi mensubiyetimizi mitolojik saiklerle değil de geleceği idrak ederek gelecek idrakine aktardığımız ölçüde geçmiş ancak bizim tarihimiz olur. Tarihi gerçekliklerden bizleri koparacak tutuculuklardan da uzak durulmalı. Yoksa başka kültür ve tarihlere yanaşma ve sığıntı olarak yaşarız. (İ.Fazıloğlu) Kendi tarihimizi tarihsizlik baskısından çıkarırsak çözümü gidip de emperyalizmin topraklarında aramaya gerek kalmayacak. Çözümü orada arayanlar kendi tarihini unutanlar ve topraklardan bağını koparanlardır. Tarih insanın iradesine dayanan eylemlerinin tecessüm ettiği külli bir zemindir. Tarihimizin bizi yüceltecek ve bizi geleceğe taşıyacak en önemli muhtevası güçlü bir medeniyetimiz olduğu bilinciyle zihni duruşumuzdur. Özgün bir bilinç olmalı ki ancak özgün bir bilinçle tarihi bir birikim ve anlam dünyası oluşturmuş oluruz. Tarih bir milletin vicdanıdır, köküdür. O kökle sürekli kendisini güçlü ve yeni tutar.Tarihimizi bir hedefe taşımak istiyorsak tarihi maddi manevi ve fikri olarak tüm yönleriyle taşımamız gerekir.Tarihin itici gücünü fark edebilmek, anlayabilmek, tarihi akış içindeki büyük gelenekleri, dönüşümleri, akımları ve bunların iç mıntıkalarını kavrayabilmek için hep iki unsuru aramak gerek; süreklilik ve tutarlılık(Ahmet Davutoğlu) Tarihin manevi boyutu oryantalistlerin emperyalist bakış açılarıyla maneviyatı olmayacak şekilde bir toplum dizayn etme arzularından dolayı geçmişte yaşamış kuşakla günümüz kuşağı arasındaki manevi bağı keserek maneviyatsız,vicdansız ,merhametsiz bir nesil yetiştirerek sürekli birbirleriyle çıkar çatışması yaşayan ve toplumsal bağları kopararak sadece kendi menfaati çalışan iddiasız, iradesiz bir toplum oluşturmaya çalıştılar.Bilimsel çalışmalar adı altında tarihimizi, felsefemizi, inancımızı tarumar ettiler. Zihnimizi boşalttılar. Araştırma, bulma, uygulama eyleminden uzaklaştırdılar, direncimizi kırdılar, en kötüsü de ruhumuzu esir aldılar. Başarılı oldular mı maalesef başarılı oldular. İşte tüm bunlardan kurtulmak için yeniden tarihimizin küllerinden doğmalıyız. Bugün batının Bağdat’ı, Şam’ı, Halep’i bombalaması ülkemizi hedefine almasının en önemli sebebi ekonomik istila gibi görünse de asıl etken bu şehirlerde ki kültürü, tarihi yok edip İslam dünyasının genini değiştirmek yani İslam coğrafyasının hafızasını yok etmektir. Bize düşen kadim tarihimizle bizi bir ve birlikte tutacak dinimiz, tarihimiz ve kitabımız Kur’an’ı vatan kılarak dağılmaktan alıkoyan manevi bir kalkan oluşturmalıyız. Dinini, dilini kaybeden bir kültür vicdanını merhametini de kaybeder çünkü kendisini engelleyecek bir geçmişi yoktur. Tarih boyunca her türlü musibet karşısında varlıklarını koruyan milletler kültürel maneviyatlarını koruyanlardır(İ.Fazıloğlu)Tarih bir milletin sadece şimdiki anını kurtarmaz geleceğini de kurtarır ve korur. Bu yüzden elimizdeki tarih dolu geminin batırılmasına izin vermemeliyiz. Vardığımız her sahilde tarihin kurtarıcı tecrübesine başvurmalıyız. Bizdeki bir arada yaşama ve tarihle birlikte yol almanın nedeni kavmi ve ırki değildir tam aksine siyasi, kültürel ve dini aidiyettir. Bizim milletleşme olgumuz din eksenlidir ve dinle beraber gerçekleşmektedir. Kadim medeniyetimiz insanlık tarihi ile özdeşleşmiş köklü bir medeniyet birikimi demektir. Bugün insanlığın vicdanının yerle bir edildiği, insan değerinin en önemsiz dönemini yaşadığı bu yüzyılda bekli de tek kurtarıcı sahip olduğumuz bu kadim medeniyetimiz ve tarihi kabulümüzdür. Kadim medeniyetimizden bize en yakın tarihi medeniyetimiz Osmanlı’dır. Osmanlı bugüne kadar kurulmuş imparatorluklar içerisinde geniş bir medeniyet havzasında farklı toplumlarla iletişim ve etkileşimde bulunup en uzun ömürlü siyasi hakimiyet süren bir devlettir. Sebebi adil bir yönetim anlayışıdır. Unutmayalım ki bize ait bir geleceğin olmasını istiyorsak önce bize ait olan bir geçmişin farkına varmak zorundayız. İşte bu yüzden tarihin arkasından koşulmaz, içinde koşulur.(A.Davutoğlu)