Öğretmenlik Meslek Kanunu, Milli Eğitim Akademisi, eğitim fakültelerinin geleceği, yıllara göre düşen kontenjanlar, branş dağılımı, mülakat mağdurları, proje okul atamaları, norm kadro fazlası ve re ’sen atamalar derken iki yıldır çözüm değil iflas etmiş bir sistemin sonuçlarını tartışıp duruyoruz.
Başımızı iki elimizin arasına alıp sayısal verilerin gereğini yapacağımıza, hep beraber çıkarttığımız kargaşada, yüksek sesle bağırarak haklı olduğumuzu göstermeye çalışıyoruz. Hâlbuki zaman kaybediyor, büyük bütçeler ayırarak gençlerimizin hayatını karartıyor, yazık ediyoruz.
Peki, yıllardır konuştuğumuz ve herkesin kabul ettiği adımları kim, ne zaman atacak? Nüfus artış hızımız düşüyor, ihtiyacımızın çok üstünde mezun veriyoruz. Öğretmen dağılımını yönetemiyor, ülkemize yakışmayacak şartlarda ücretli öğretmen çalıştırıyoruz.
Öğretmen ihtiyacımız düşüyor, mezunların donanımını beğenmiyor, akademiyle alan dışından öğretmen alımının önünü açıyor, mesleği tercih edecek gençlerimize dört yıl sonra ne ile karşılaşacaklarını söylemiyoruz. Büyük devlet olabilme hayali bizi heyecanlandırırken en basit planlamayı yapmaktan aciz kalıyoruz. Değil öğretmen adayları, bir çağ nüfusunun eğitim sürecine dair kabul görmüş bir senaryomuz yok.
Abarttığımı düşünüyorsanız, Anadolu lisesi mezunlarının veya üniversitelerimizin birçok bölümünden mezun olan gençlerimizin hayata nasıl tutunmaya çalıştıklarına veya nasıl savrulduklarına bakın. Bütün sistemi sınavlarda başarılı olan yüzde onluk dilime göre kurmuş, geleceğimizi özel ders ve kurs lobisinin insafına bırakmışız.
Siz önceden planlamazsanız bile günün sonunda aynı yere geliyoruz: Gençlerimizden akademik başarı gösterebilen küçük bir kısmı iyi bölümlere yerleşip mezun olduğunda hayata kolayca atılırken, geleceğini gördüğümüz halde alt sınıflarda mesleğe yönlendirmediğimiz veya mecburi yön tayin etmediğimiz gençlerimizi kaderine terk ediyoruz. “Benim tayinim Bitlis BİM’e çıktı.” Diyen öğretmen adayımız bize her şeyi anlatmıyor mu sizce?
Öğretmen yetiştirmeyi bir model olarak geliştirip diğer alanlara ilham kaynağı yapabiliriz. İyi bir planlamayla, ihtiyacımız kadar adayı, belki lise seviyesinde alıp, atanma kaygısı olmadan en güzel şekilde yetiştirir ve göreve başlatabiliriz. Askerini en güzel şekilde eğiten ve mesleğin saygınlığını koruyan bir ülke, neden aynı şekilde öğretmenlik mesleği için başarılı bir sistem kuramıyor? Eğitim daha az mı önemlidir sizce?
Öğretmenlik mesleğine zarar veren tartışmaları temelden çözecek adımlar atılmazsa problem daha da içinden çıkılmaz hale gelecektir. Milli Eğitim Akademisi, köklü çözüm getirmek yerine, öğretmen adayını sürecin son aşamasında muhatap alan pansuman bir tedbir olacaktır.
Belki de çözüm akademide görev alacak kadroların yoğunlaşmasıyla üretilecek bir fikir üzerinden gelecektir. Öğretmen yetiştirmenin, bakanlığın sorumluluğunda olduğu dönemlerde ortaya bir model koyulabildiğini unutmayalım.
Bugünkü şartlarda ise beklenen YÖK, MEB ve Akademinin bir araya gelerek, geniş tabanlı bir çalışma başlatması ve kontenjan çok olsun, atanamayan öğretmen kalmasın, bizim branş en çok atansın, sınırlamasız alan değişikliği olsun, memur öğretmenler atansın, mülakat mağdurlarına ek atama verilsin, sözleşmeli atama kalksın aile birliği sağlansın gibi çekişmelerin olmadığı yeni bir sistemi çalışmasıdır. Bu mümkün bence ve hayati öneme haiz.
TALAT YAVUZ
EBS GENEL SEKRETERİ
SENDİKA HABERLERİ SAYFASINI