Önümüzdeki günlerde toplu sözleşme süreci başlıyor.
2010 yılına kadar yetkili sendikaların hükumetle yaptıkları toplu görüşmelerin kamu çalışanlarına ne kazandırdığı hepimizin malumu. 4 yıl KESK ve 5 Yıl Kamu-Sen’in yetkili konfederasyon olarak masaya oturduğu toplu görüşme sürecinde kamu çalışanları adına alınanlar, hükümetin lütfettiklerinden ibaret. O dönem hiç bir bağlayıcılığı olmayan toplu görüşmelerin ardından anlaşma sağlanmaması durumunda yine kararlarının hiç bir bağlayıcılığı olmayan Kamu Uzlaştırma Kuruluna gidiliyor ancak hükümet bu kurulun tavsiyelerini de tebessümle karşılıyor ve son sözü Bakanlar Kurulu söylüyordu. Dolayısıyla yetkili konfederasyonlar KESK ve KAMU-SEN’in toplu görüşmelerde konu mankeni olmanın ötesine gitmedikleri söylenebilir.
Toplu sözleşme için milat kabul edilen tarih ise memurlara toplu sözleşme hakkını da içeren 2010 referandumu oldu.
Söz konusu referandumun ardından kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkının verilmesini sağlayan maddeyle, pazarlıklarda son sözü söyleyen Bakanlar Kurulu değil, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu olacak; memurların özlük hakları toplu sözleşmede düzenlenebilecek; ayrıca memurlar, disiplin cezalarını yargıya götürebilecek ve Ekonomik ve Sosyal Konsey de anayasal kurum olarak yerini alacaktı.
Toplu sözleşme arifesinde, sendikaların samimiyetini ortaya koyması açısından sendikal hak ve mücadelede önemli bir aşama olduğu herkesçe kabul edilen toplu görüşmeden toplu sözleşmeye geçiş süreci ve bu hakkın verilmesini içeren 2010 yılındaki anayasa değişikliği referandumunda sendikaların tavrı, yaşanan tartışmaların, gösterilen duruşun ve sarf edilen sözlerin hatırlanmasında fayda var.
KESK başkanı Sami Evren, referandum sonucu ne olursa olsun toplu sözleşme kararı alınması gerektiğini ifade ederek toplu sözleşmenin memurlar lehine bir gelişme olduğunu kabul etmekle beraber tutarsız bir tavır sergileyerek referandumda “Evet” oyu kullanmayacaklarını açıklamıştı.
Dönemin Kamu-Sen Başkanı Bircan Akyıldız “Toplu sözleşme hakkının referanduma bağlı kalınarak gündeme taşınması kamu çalışanlarını referandumda baskı altına almak anlamına gelebilecek bir uygulamadır.” demiş; referanduma bağlı olmaksızın yapılacak toplu sözleşme çalışmalarına destek vereceklerini belirterek, “Referandumda hayır da çıksa, evet de çıksa toplu sözleşme yapılacaktır’ sözü verilmelidir” demişti. Ancak ileriki günlerde referandumda “Hayır” oyu kullancaklarını kamuoyuna açıklamıştı.
O dönem Kamu-Sen Genel sekreterlği görevini de yürüten Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk ise Kocaeli’de kendisinin referandumda “Evet”çi kanada destek verdiğini belirten bir pankart nedeniyle ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunmuş, evet oyu kullanacaklar arasında lanse edilmesinden duyduğu rahatsızlığı suç duyurusu dilekçesinde “Müvekkil hiçbir zaman referandumda evet oyu kullanacağım demediği gibi bilakis her fırsatta HAYIR oyu kullanacağını belirtmesine ve herkesi HAYIR oyu kullanmaya davet etmesine rağmen şüphelilerce bu şekilde ilan edilmesi; Türkiye’nin en büyük sendikasının genel başkanı olan müvekkilin, temsil ve hizmet ettiği kitleler nazarında rencide olmasına neden olmaktadır.” İfadeleri ile dile getirmişti.
Bu sendikalar bir taraftan toplu sözleşme hakkının verilmesi gerektiğine ilişkin istekliliklerini saklama ihtyacı hissetmezken, diğer taraftan bunun bir aldatmaca olduğunu iddia ederek pakete karşı çıktıklarını her fırsatta dile getirmişlerdi.
Kamu çalışanlarının lehine hükümler içeren bir paketi destekleme iradesini gösteremek yerine siyasi yavuklularının etkisi ve müdahalesiyle toplu sözleşme hakkının elde edilmesine destek olmayan sendika ve konfederasyonların sergiledikleri yanadaşlık, sendikal mücadeleye düşmüş bir kara leke olarak anılacaktır.
Toplu sözleşme hakkını içeren referanduma, “Hayır” oyu kullanarak karşı çıkan “İstemezük korosu”nun bu günlerde toplu sözleşme sürecine ilişkin eylem ve söylemlerini belirlerken, referandumu destekler görünmekten rencide olduklarını, bunu beyan edenler hakkında suç duyurusunda bulundukları günleri hatırlamaları gerekmez mi?
Memur-Sen ise referanduma toplu sözleşme hakkının dahil edilmesi için pazarlıklar yapmış ve kamu çalışanları lehine bazı maddelerin pakete dahil edilmesinin ardından referandumun “Evet” cephesinde yerini almıştı.
Derken anayasa değişiklik paketi kabul edildi ve memura toplu sözleşme hakkı verildi.
Toplu sözleşme sürecine ilişkin hazırlıklar, pazarlıklar ve bu sürecin hükümet üzerinde oluşturduğu kamuoyu baskısıyla toplu sözleşmenin sendikal mücadelenin önemli bir kazanımı olduğunu herkes kabul ediliyor.
Kamu çalışanlarının birçok sorununun toplu sözleşmeyle çözüldüğü, birçok hakkın toplu sözleşmeyle alındığı ve çözüm bekleyen birçok sorunun da toplu sözleşme masasında çözülmesinin umulduğu ortada.
Bu gün, Memur-Sen’in toplu sözleşme hakkının kazanılmasında sahip olduğu payı, çalışanları temsil ehliyeti, toplu sözleşme zemininde sendikal talepler oluşturma arzusu ve hak arama mücadelesindeki sendikal samimiyetini göstermesi noktasında da önemli bir süreci yaşıyoruz.
Bu sebepten dolayı ağustos ayı boyunca milyonların gözü, toplu sözleşme sürecinde memurlar adına nelerin talep edileceği ve bu taleplerin kazanıma dönüşmesi yönünde verilen mücadele boyutuyla Memur-Sen’in üzerinde olurken diğer konfederasyonlar için ise önceki toplu sözleşmede kabul ettirilen her talebi kendileri için sendikal güç erimesi gören paranoyak anlayışı bu yıl da gösterip göstermeyecekleri boyutuyla bir samimiyet sınavı olacak