ASIM GÖZÜKARA asimgozukara@gmail.com

MEB BAŞBAKAN’IN BAŞINI YAKAR MI?

16 Ocak 2014 Perşembe 23:25

Türkiye ilginç bir ülke! Dünya’da hiçbir ülkede ‘her güne yeni krizle uyanmak’ kimseye nasip olmaz. Bu bize özgü bir durumdur. Yıllardır iktidarın nimetlerini semirenlerin aynı zamanda iktidarın altını kemirdiklerini anlamayan Ak Parti’yi paralel yapıdan ziyade Milli Eğitim Bakanlığı yakacak. Başlığı görenlerin peşin hüküm vermemesini ve sonuna kadar okumasını öneririm. 

Kamuda çalışanların yarıya yakınının Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalıştığını bilmeyen yok. Diğer bakanlıktaki çalışanların sayısı tekil olarak değerlendirildiğinde Milli Eğitim’in zekâtı kadar bile etmez. O yüzden Milli Eğitimdeki uğultu diğer Bakanlıktakilerin gürültüsünden daha fazla ses çıkarabilmektedir. Ne menem bir şeydir bilinmez ama MEB’de işler bir türlü iyi gidemiyor. Her şey düzeliyor derken öyle bir adım atılıyor ki algı birden tersine dönüyor ve “Bunlara yapılanlar az bile” dedirtiyor. Nasıl mı? 

Ömer Dinçer’in Açtığı Yaralar Kabuk Bağlamadan Yeni Yaralar Açılıyor 

Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer aslında MEB tarihinin en icracı bakanıydı. Yaptığı işler zamanla takdir edilecek ama usül yordam bilmeyişi, öğretmenlere karşı tutumu ve Müsteşarı dâhil getirdiği bürokratların hoyratlığıyla asla unutulmayacak. Milli Eğitim Bakanlığında işler nasıl yapılırsa eğitimciler çileden çıkarılıra örnek olarak anlatılmaktan bir türlü kurtulamayacak. Bir yıl daha kalsaydı Ak Partiye tek başına iktidarı kaybettirebilirdi.

Bu konuda herkesin hemfikir olduğunu düşünüyorum. 

Nabi Avcı’nın Bir Şey Yapması Değil Hiçbir Şey Yapmaması Tansiyonu Düşürdü 

 

Ben Milli Eğitim’de yeni bakanın bir şey yapmasının değil hiçbir şey yapmamasının tansiyonu düşürdüğünü düşünenlerdenim. En büyük şansının Müsteşar’ı olması avantajını yine Müsteşarının bitirdiğini düşünüyorum. İnsan Kaynakları Genel Müdürü gibi çalışan Müsteşar, attığı olumlu adımlar ve ortaya koyduğu performansla uğultuyu kesmeyi ve işleri yüzde yetmiş yoluna koymayı sağladı diyebilirim. Çok öne çıkınca hoop denildiği anlaşılıyor. Diğer Genel Müdürlüklerin ne yaptığına çok girmeye gerek yok. Ne yapmadıkları konusu ise bir başka yazının konusu olabilir. Benim anladığım ve algıladığım şu an işler iyi gitmiyor ve Hükümet en dinamik kitlesini de demoralize ederek yavaş yavaş kaybediyor. 

Paralel Yapı Sonrası Paralel Menfaatler Dönemi mi Başladı? 

Türkiye’de eğitimcilerin öncülük etmediği hiçbir toplumsal kaos denemesi sonuç almamıştır. Gezi olayları dahil bütün kargaşa deneyimlerinin kriminal incelemesi yapıldığında memnuniyetsiz eğitimci kitle işin içerisindedir. Öğrencilerin içerisinde olmadığı sokak hareketleri ise bir atımlık barut olarak kalmıştır. Öğrencileri harekete geçirebilme kabiliyeti de misyoner ruhlu öğretmenlerden geçmektedir. Zehirin panzehiri ise eczanelerde satılmamakta yine öğretmenlerden geçmektedir. 

17 Aralık operasyonu sonrası gelişen olayları ve Milli Eğitim Bakanlığını mercek altına aldım. Her şeyin çözümü var ama Milli Eğitim Baknlığı’nın yaptıklarının çözümü kısa vadede mümkün değildir. 50’nin üzerinde İlçe Milli Eğitim Müdürü ve İl Müdür Yardımcısı ataması yapıldığı haberleri yansıdı basına. Atamaların tabanda karşılık bulmadığı aksine karışıklığa neden olduğu görülüyor. Milli Eğitimde öncelikle Bakan Danışmanlarının ve Bakan Yardımcısının daha sonra ise Müsteşarın, Başbakanlıkta bazı önemli bürokratların referans olduğu söylenilen ve atanılan isimlere aynı kıstaslarla bir elli kişilik listenin daha eklenmesi yeterlidir diye düşünüyorum. Ehliyet liyakat ve alanda karşılığı olup olmadığından ziyade ahbap çavuş ilişkisiyle atandığı anlaşılan birçok ismin faturasını Eğitim Bir Sen’e kesmeye çalışanların haklı olup olmadığını anlamak için önceki gün İstanbul’dan ve Ankara’dan iki Eğitim Bir Sen şube başkanıyla görüştüm. Anladığım şu: Koyun can derdindeyken et derdine düşen, Milli Eğitimde önemli noktalarda bulunan Bakan danışmanları başta olmak üzere yukarıda işaret ettiğim kişiler; “Fırsat bu fırsat, bir dahi bu imkânı bulamayabilirim. Şu an ortaya çıkan tablo karşısında Eğitim Bir Sen de ses yükseltmeyi etik bulmayabilir. Hükümeti oluşturan partinin ise seçim telaşı ve aday adayları arasındaki yarışı var. Hazır tam da sırası diyerek Atı alıp Üsküdar’ı geçeyim derken. Hükümeti boğazın açıklarına sürüklüyorlar.” Anlayacağınız paralel menfaatler dönemi başlamış durumda. 

Bu Atamaların Ne Gibi Etkisi Olur? 

Türkiye’de demokratikleşmenin ve özgürlüklerin genişlemesinin motor gücünü oluşturan, örgütlü en büyük yapı olan Eğitim Bir Sen sendikasının, Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı işlerden nasibine düşeni direk olarak aldığı, sendikal kültürün tam olarak olgunlaşmadığı bir sosyolojik vakıa var. Dün Ömer Dinçer’e, Emin Zararsız’a, Hikmet Çolak’a kızanların öfkesini ulaştıracak tek kanal olarak gördükleri için Eğitim Bir Sen’e tepki gösterildiği bir tablo vardı. Bu tablo muarızları için iştah karbartan, yan çizen muafıkları için ise Paralel-Sen’e zemin oluşturan bir tabloydu. Eğitim Bir Sen sendikası teşkilatları ek ödeme çelmesi dâhil her şeye rağmen alana indi ve tarihin en büyük badiresini atlatmayı başardı. Atanan çapsız bürokratların tepkisini kendisine göstermeye çalışan eğitimcilerin öfkesini daha fazla göğüslemeyip ‘yeter artık yaptığınız’ diyebilir ve patlayabilir. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı ise hoyratlık içerisinde olan etrafındaki sorumsuzların saçmalıklarını göğüsleyemeyebilir. Görüştüğüm kişilerin “Böyle bir zaman diliminde atanabilecek son kişi bu olabilirdi” dedikleri kişilerin isimlerini rencide olmasınlar diye yazmıyorum. “Bu cümleden kimi kastediyorlar ki” diyenler yangından mal kaçıranlara ya da tepkilerin direk yansıdığı adres olan etrafındaki her hangi bir Eğitim Bir Sen sendikası yöneticisine sorabilir ve o isimleri öğrenebilirler. 

Önümüzdeki günler eğlenceli geçeceğe benziyor. Şimdiye kadar bu tip konularda ki tahlillerimde hiç yanılmadım. Bakanı yanıltan sorumsuzların beni de yanıltmasını bekliyorum.

KAYNAK: GAZETEKAMU.COM

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #