SON EKLENENLER

İşçiler mahkeme kararını bekliyor: Sendika girecek, insan muamelesi göreceğiz

Baggi Tekstil’de sendikalı olduktan sonra işten atılan 15 işçinin açtığı dava işçiler lehine sonuçlandı. İşçiler 2 yıllık dava sürecinin ardında, “Sendika girecek, insan muamelesi göreceğiz” diyor.
20 Ocak 2025 12:36

Manisa’nın Turgutlu ilçesinde faaliyet gösteren Baggi Tekstil 2022 yılında DİSK Tekstil İşçileri Sendikasına üye olan 15 işçiyi çeşitli gerekçelerle işten attı. Sendikal hakların ihlali gerekçe gösterilerek işe iade ve sendikal tazminat talebiyle açılan ilk dava işçiler lehine sonuçlandı. Daha sonra İzmir’deki bölge adliye mahkemesince davada eksik inceleme olduğuna ve davanın tekrar görülmesi gerektiğine hükmedildi. Turgutlu İş Mahkemesinde görülen dava 10 Ocak günü sonuçlandı ve tekrar işçiler lehine işçilerin sendikal örgütlenme haklarını ihlal edildiğine hükmedildi. İşçilerin işe iadesine karar verildi. Bugün bölge adliye mahkemesinin vereceği karar bekleniyor. Baggi Tekstil Fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan işçilerden Serdar, Yusuf ve Nurgül çalışma koşullarını, onları örgütlenmeye iten sebepleri, örgütlenme mücadelesinden önceki ve sonraki durumu anlattı.

İHTARI İZİNDEYKEN VERDİLER

Yusuf 61 yaşında. Baggi Tekstil’e 2015 yılında girmiş. Yusuf, Baggi Tekstil’de önce “ayakçılık” diye tabir edilen işi yaptığını, sonrasında “makineci” olduğunu, en sonunda da malzeme deposunda “düğmeci” olarak çalıştığını anlatıyor. İş yerine engelli kadrosundan giren Yusuf “makineci” olarak bacaklarındaki rahatsızlık sebebiyle uzun süre çalışamadığını da aktarıyor. Yusuf, sendikaya üye olduktan sonra İş Kanunu’nun 25/2 (Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri) maddesi kullanılarak işten çıkarılmış. Bu maddeyi geçerli kılmak üzere işten çıkarılırken kendisine “ihtar” verildiğini ancak bu tarihte kendisinin izinde olduğunu da vurguluyor. İş Kanunu’nun 25/2 maddesinden atılmış olmak Yusuf’un çok zoruna gitmiş. Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymamış olmak diye sıralananları incelemiş, “Ben o tarihte izindeydim. Verilen işi yapmadı, diyorlar. Bir de o maddenin içerisinde her şey geçiyor maşallah” diyor.

"CENAZEYE BİLE İZİN YOK"

Ücretlerinin yetmediğini, cenazeye giderken bile izin almakta zorlandıklarını, çalışma saatlerinin uzun olduğunu ve fazla mesai ücretlerinin de eksik yattığını söyleyen Yusuf tüm bu nedenlerle sendikalı olmaya karar verdiklerini anlatıyor. Fabrika işçisi olarak çalışmaya Baggi Tekstil’de başlayan Yusuf, daha önce bakkal işletmiş, bekçilik yapmış, “Çok bir sigortam falan da yoktu” diyor. İzin konusunda onu en çok sarsan anları ise şöyle anlatıyor: “Amcamın cenazesine gideceğim, diyorum. Bu adam benim babam gibi. İzin vermiyorlar. Telefonla başsağlığı dilesen yeter, diyorlar. En son dedim, izin vermiyorsanız ben de çıkıyorum işten. O zaman mecbur kaldılar izin vermeye.”

Serdar 45 yaşında, Yusuf gibi o da “İzinler çok sıkıntıydı” diyor. Serdar, yöneticilerin kendilerine karşı yaklaşımından da şikayetçi: “İnsanlara insan gibi davranmıyorlardı. Biz de örgütlenmeye karar verdik”. Serdar şöyle devam ediyor: “Sendika girecek, sosyal haklarımızı alacağız, insan muamelesi göreceğiz, fazla çalışma olmayacak, izinlerimiz olacak umuduyla örgütlendik”. Yusuf, işten atıldıktan sonra farklı yerlere iş başvurusu yaptığını, hâlâ iş bulamadığını aktarıyor, “Emekli olmasaydım, zorluk çekerdim” diye de ekliyor.

İŞÇİYE ‘YARIŞ ATI’ MUAMELESİ

6 yıla yakın bir süre Baggi Tekstil’de çalıştığını belirten Serdar, “Ücret adaletsizliği vardı. Kalifiye olmakla olmamak arasında fark yoktu. Uzun süre çalışanla yeni işe girmiş işçi arasında da fark yoktu. Patrona, müdürlere, amirlere yakın olan bir kesim dışında herkes düşük ücret alıyordu. Üretim baskısı oluyordu ve onur kırıcı laflar kullanılıyordu. Bize her zaman yarış atı olarak bakılıyordu. Çalışmamız, çabamız ise ücretlere yansımıyordu” diyor.

"AYNI İŞİ YAPTIĞIM ERKEK BENDEN 600 LİRA FAZLA KAZANIYORDU"

Serdar sendikanın seslerini büyütmek için araç olacağını düşündüklerini de söyleyerek, “Kendini ifade etmekte zorlananlarımız çoktu. İşçilerin çoğuna, özellikle kadın işçilere şefler sürekli baskı uyguluyordu” diyor. Kadın işçilerden bahsedilince 42 yaşındaki Nurgül söze giriyor, “Çalışırken müdürlerimiz birdenbire gelip masamıza vururdu. Sendikaya üye olduktan sonra bunlara itiraz eder hale geldik. Kendimizi savunmadığımız zamanlarda her gün daha fazla ezilirdik” diye anlatıyor. “Sen gidersen İzmir’den Suriyeliler gelir” diye tehdit edildiğini, kendisinin de şu yanıtı verdiğini anlatıyor: “Ben de Müslüman’ı Müslüman’la mı tehdit ediyorsunuz, diyordum.”

Nurgül, bütün bu sorunların kendisini çok bunalttığını, evde eşiyle de iş yerindeki sorunları konuştuklarından bahsederek, “Eşim bana ‘sendikalı ol o zaman’ dedi. Biz de eşit işe, eşit ücret yoktu. Ben ‘arka çatmacı’ olarak çalışıyordum. Benimle aynı işi yapan erkek işçi benden 600 lira yüksek alıyordu.” diyor ve sendikaya üye olduktan sonra bunlara itiraz etmeye başladıklarını anlatıyor Nurgül: “Oysa ben daha tecrübeliydim, 8 yıllık çalışanım, 2 yıllık çalışan erkek işçi benden yüksek alıyor.”

"NESİ VARMIŞ SENDİKANIN!"

Sendikaya üye olduktan sonra kendisine yönelik baskıların arttığını aktaran Nurgül, “Sonra beni odaya çektiler. ‘Sendikaya üye olmuşsun, tehlikeli sulardasın’, dediler. Ben de ‘Nesi varmış sendikanın’ dedim. Pantolondaydım, yelek bandına sürüldüm. Gider gitmez usta bana ‘Ben eski ustana benzemem’ diye gözdağı vermeye başladı. Bir gün hiç unutmuyorum, çok sinirlendim. ‘Ustaysan usta gibi davran. Ben de kadınsam bana kadın gibi davranın’ dedim. Ben bağırınca ortalık sus pus oldu” diye anlatıyor.

"ORADA DİK DURUYORDUM, EVDE SİNİRDEN AĞLIYORDUM"

Nurgül, yaşadığı baskıları anlatmaya şöyle devam ediyor: “Tuluma verdiler beni. Benden günde 600 sayı çıkarmamı istediler. Bakalım 600 çıkarabilen var mı orada? Çıkaramazsan 11’e kadar mesaiye kalırsın, dediler. 7 ay boyunca o baskı koşullarında orada çalışmaya devam ettim. Orada dik duruyordum ama eve gidince her gün sinirden ağlıyordum. Tekrar pantolon bandına gönderilmek istendim, oraya gitmeyi kabul etmedim. Müdüre, ‘Bana ne yapmak istediğinizi biliyorum, baskıyla yıldırmaya çalışıyorsunuz, imza atıp çıkayım, yılayım istiyorsunuz. Ama ben yılmam, beni yıldıramazsınız’, dedim. Sonra müdür de sinirlendi, elindeki kağıtları fırlattı. Daha sonra bunu sendikama sordum. Sendikacılar, patronun bu meseleyi işten atma gerekçesi yapmak istediğini söyleyince ben de kabul ettim tekrar pantolon bölümüne geçmeyi. Ama bu sefer ne kadar fiyata çalışacağımı söyleyeceksiniz, dedim. Sonra zaten öğrenemeden de işten atıldım."

"PAYDOSA 15 DAKİKA KALA İŞTEN ATTILAR, SERVİSE BİLE ALMADILAR"

“Neler neler, anlatsak roman olur” diyor Nurgül: “Paydosa 15 dakika kala işten atıldığımı öğrendim, beni servise bile almadılar. Ben bu servisle geldim, bu servisle dönerim, diyorum. Kabul etmiyorlar. Uzak da yer. Öyle yalnız hissediyor ki insan kendini. Sonra eşim geldi beni almaya.”

TUVALETE GİTMEK BİLE İZNE BAĞLI

Serdar, Baggi Tekstil’in büyük firma olmakla övündüğünü, Altınyıldız, Kiğılı, Zara, Damat, Sarar gibi markalara da fason üretim yaptıklarını, bir dönem yurt dışına da üretim yaptıklarını, ancak buna rağmen işçilerin tuvalete gitmek için bile izin aldığını söyleyerek, “Eşimi başka bir bölüme aldırmıştık. Ben de o bölüme girmesi iyi oldu, diye seviniyorum. Meğer, koca koca insanlar ‘Tuvalete gidebilir miyim’ diye şeflerinden izin almak zorundaymış orada. Tuvalete gidebilmek için kart sırası bekliyorlarmış” diye anlatıyor. Bu tuvalet meselesi de Yusuf’un moralini bozmuş, mahcup anlatıyor, “Anlatması ayıp ama anlatacağım. Sayıyı çıkaracağız diye gitmiyorduk tuvalete. Tutuyordum ben de kendimi. Hiçbir sıkıntım yoktu. Sonra prostat başladı. Onların yüzünden sağlığımdan oldum” diyor.

"İNSANI İNSANLIKTAN ÇIKARAN BASKININ CEZASI YOK MU?"

Fabrikada kendilerinden sonra koşulların zorlaştığını, üretim baskısının arttığını anlatıyor Nurgül, “Şimdi pantolon bölümünü daha kötü yere almışlar. ‘Sıcaklarda kavruluyoruz’ diye anlatıyor arkadaşlarımız.” diyor. İş yerinde üretim baskısının daha da arttığını, bunun iş yerinde işçileri de birbirine düşürdüğünden bahsediyorlar: “Şu an baskı çok. ‘Sayımatik’ uygulaması başlatılmış. Yeşil, turuncu ve kırmızı üretim seviyeleri var. Yeşile ulaşmak mümkün değil. Bir gün, iki gün ulaşırsın ama sonra sağlığından olursun. Tecrübeli olanlar bunu biliyor. Sayıyı makul bir seviyede tutuyor. Yeni başlayanlar ise sayıyı tutturmak için çalışıyorlar. Sonra tabii bu sefer işler daha kötüye gidiyor. En kötüsü üretim baskısı” diyor Nurgül ve soruyor: “Bunun bir cezası falan yok mu? Olması lazım. İnsan, insanlıktan çıkıyor.”

İŞÇİLERİN PEŞİNE ADAM TAKMIŞLAR

Sendika örgütlenmesini önce tek tek evlerde, küçük gruplar halinde buluşarak yaptıklarını anlatıyor Serdar, “Sayımız belli bir noktaya ulaşınca şöyle kalabalık bir toplantı yapalım, insanlara da biraz moral olsun, fikri ortaya çıktı. Toplantıyı da öğretmenevinde yapmayı kararlaştırdık. Aslında burası bizim işten atılma sürecimizde önemli bir yer. Toplantı yapılırken bir arkadaşımız, bir otomobilin içindeki insanların sürekli bize baktığını fark ediyor. Yanlarına gidince bizim muhasebe departmanındaki elemanları görüyor, 3 kişi. İnsanlar toplantıdan çıkacaklar, onlar da tek tek tespit edip işten atacaklar. Toplantı sırasında arkadaşlarımız panik yapmasın diye bu durumu kimseye söylemedik, insanları arka kapıdan çıkarmaya çalıştık. Tabii onlar binanın çevresinde araçla dolaşarak tespit edebildiklerini etmişler. Sonra da 15 kişiyi işten attılar” diyor.

Nurgül, işçilerin isimlerini patrona verenlere sinirli: “Bizi ispiyon ettiler de ne oldu, sonra öğrendik ki bizi ispiyon edenlerden biri vardı. Onu da işten atmışlar.” Örgütlenmenin çok zor olduğunu anlatıyor Serdar: “O kadar zor ki, onlar ispiyon etmese, içimizden birileri vardı, bir gördük bir daha görmedik, onlar ispiyon ederdi.” Yusuf ise isimlerini patrona bildirdiğinden şüphelendiği bir işçiden bahsediyor: “Geçen kahvede gördüm, beni görünce kafasını eğiyor. Fabrikada çalışmaya da devam ediyor. Ne oldu şimdi? Kafasını eğmenin utancı yeter aslında ona.”

İşten atıldıktan sonra fabrika önünde yaptıkları eylemleri bile basının aktarmamasından yakınıyorlar. “Yüzlerce insan toplandık orada. O kadar yerel basın var Manisa’da. Otu, çöpü her şeyi haber yapıyorlar. Çağırmamıza rağmen bir kere bile gelmediler”. Haber için Evrensel’le buluşmuş olmanın verdiği güvenle: “Peki siz böylesiniz de onlar niye öyleler??” diye soruyorlar.

"SENDİKAMIZ VAR, EZİK OLMAYACAĞIZ"

Sendika iş yerinde sözleşme yetkisini alamamış olsa da artık kendileri için hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını aktarıyor Nurgül, “Ezik olmayacağız bundan sonra” diyor. Baskılara ve tüm yaşananlara rağmen pek ihtimal vermeseler de işe iade olmaları halinde Serdar; “Mahkeme işe iade oldun, desin. Patron da kabul etsin. Aynı gün gider işime başlarım.”

EVRENSEL

SENDİKA HABERLERİ SAYFASINI
YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
SON EKLENEN HABERLER