Kara Çocuk!
Hayır, sen bu sıfatı, teninin renginden almıyorsun...
Karalığın, öyle Afrika'nın çöl ikliminin oluşturduğu kendine özgü coğrafyanın eseri de değildir.
Ortak yanın, sana reva görülenlerdir, kara çocuk.
Sahiden bahtın zift gibi kara...
Hem hangi cüretle, boynundan büyük işlere karışıp şu beyazların çocuklarıyla aynı sınava girmeye cesaret ediyorsun...
Onalar, özel ders, dershane, tekrar özel ders... dünyanın dokümanı, kaynak çeşitleri, laboratuar çalışmalarıyla sınava hazırlanırlar...
Peki ya sen ...?
Bütün bu eksikliklere rağmen, okumaktan başka çaren olmadığını anlayıp ortaya şöyle bir yüreğini koydun mu? Ürküyorlar senden...
Hayır, olamaz, bizim çocuktan daha iyi puan alamazsın?
Hem doktor, hakim savcı olmak senin neyine ....
Sen, git İstanbul'un, İzmir'in Adana'nın sokaklarında kapkaççılık yap, ayakkabı boya, işportacı ol...
Hem sen okursan, yüksek binaların inşaatlarında kim çalışacak?
Kim, bizim pisliğimizi temizleyecek... Sonra kimi terörist diye dağlarda avlayacağız?
Demek ki, boynundan büyük işlere kalkışıp çocuklarımızla aynı i sınava girme cüretini gösteriyorsun ha!
O halde, sürün bu çocukları ülkenin dört bir yanına... Sınava oralarda girsinler...
Belki, uzun seferlerden dolayı çocuğunuzdan bir iki soru daha az yapacaklar... Öyle mi?
Siz, çocuğunuzu en özel kahvaltıdan sonra; en özel törenlerle, ayinlerle okulunun kapısına kadar götüreceksiniz; ama kara çocuk, aynı sınav için günler öncesinden yollara düşmek zorunda.
Bu nasıl adalet!!!!!!! bu nasıl insanlık!!! Gel de kahrolma!
Şimdi bu feryadımı fırsat bilip ha şöyle doğru yola gel, diyen Kürtçüler... Hiç öyle heveslenmeyin, Maalesef, frekansımız uyuşmuyor...
Burada uzun uzun gerekçelerimi açıklamak durumunda değilim...
En basitinden, sizin de benimsediğiniz "hedefe giden her yol meşrudur, düşüncesi (uyuşturucu mayın bomba… vb.) on beşincin yüzyıl İtalyan filozoflarından Makyavel (machievelli) tarafından ortaya atılmış ve 19.uncu asır siyasal hayatını derinden etkileyen pozitivist, materyalist, pragmatist ve emperyalist teori ve politikaları beslemiş, 20.nci yüzyılda, dünyaya iki büyük savaş yaşatmış, velhasıl insanlığı getirdiği nokta, kan ve gözyaşından başkası olmamıştır.
Kürt ırkçılığını tersinden tetikleyen, sen Türk ırkçısı:
Sen, al bayrağa bakınca, onun sadece kırmızısını görüp boğa gibi kardeşine saldıracak kadar asabileşirsin, ben onun hilalinde İslam dünyasını, yıldızındaysa yıldızların ülkesine kayıp giden Ahmet Kayaları, Barış Maço’ları görüyorum...
Sen, vatan haritasına bakınca, onun bir bölgesini, korkutmak istediğin memurunu , öğretmenini sürgünle tehdit etme yeri olarak görürsün.... Bense, kaderi aynı beze dokunmuş siyam ikizi gibi olan türkü hilalinde, kürdü yıldızında görürüm...
Sen karşındakileri, kafatasına göre bizimkiler ve ötekiler diye değerlendirirsin... Ben, karşımda kırk altı kromozomdan yirmi üçü Kürt'e yirmi üçü Türk'e ait milyonlarca insan görürüm...
Bundan dolayı Samsun’da yumruk sallayan senle, Doğubayazıt'ta, Samsun plakalı araçları taşlayan sen arasında; çocuklarımıza bu sınav rezaletini yaşatan senle, Diyarbakır’da konuşurken ağzından küfür dolusu laflar çıkan sen arasında hiç fark yoktur... Ama insanlık ortak paydamızdan ötürü ikinizin de görüşünüzü özgürce söyleme hakkını sonuna kadar savunuyorum...
Ah kara çocuk!
Sen bunca emeğine yanarken, biz neyin kavgasını veriyoruz, değil mi!?
Bana bak, kara çocuk! Sen, sen ol, asla yılma!
Sana yaşattığımız bu rezilliği, ileride çocuklarına anlatırsın....
Geçmişte ne salaklıklar yaşanmış, diye uzun kış gecelerinde masal niyetine dinlersiniz.
Şimdilik yapman gereken kalk ve doğrul...
Zira, yiğit düştüğü yerden kalkar...